Diasporada kırlangıç uykusu
Deniz Mahabad
Sanat, dünyayı estetikleştirerek değiştirme çabasıdır; İnsan ruhuna dokunmanın, bir defadan fazla tarif bile edemediği yaralardan/kırıklardan yeniden yaratmanın ve yeniden yaratmanın en etkili yoludur. Bazen sesle, melodiyle, fotoğrafla, bazen taşla, mermerle, ritimle… “Önce ses vardı!” Sesin telaffuzuna ilk şiirin eklendiğini söylemek yerinde olacaktır. Pek çok şair, edebiyatın kaynağı sayılan “şiir”e tutunarak hayatta derin izler bırakırken; Şiir de tıpkı romanlar, hikâyeler ve sanatın tüm dalları gibi tarihin gerçekliğini en hoş ve doğru ifade etme gücünü oluşturmuştur.
Şiire sarılan ve şiiri bir yaşam biçimi haline getirmeyi seçen diasporada yaşayan Canan Aktaş’la son şiir kitabı olan şiiri, şiirin dünü, bugünü ve geleceğini konuştuk.
İngiltere’de yaşayan bir şair olan Aktaş, “diyasporada şiir” için “Şiirlerimi salt diaspora şiiri olarak görmüyorum. Yurt dışında, sadece Londra’da yaşadığımla ilgili tek bir şiirim yok. Bana göre diasporanın öğretisi, zulümden yurttan kaçan birçok insana göç etmiştir, insanlık dramını yorumlar.Ahmet Arif’in de şiirinde belirttiği gibi, göç bir ölü olma halidir, insanı dilsiz ve köksüz bırakır; Akrabasız olduğun ve kendini bulamadığın bir ortamda yaşamaya zorluyor seni.O yeni toplumda her şeyi yeniden öğrenmek zorundasın.Haset göbeğinde hicretin.Taşa oturmak üzere.Yenilik yok. ve hayatındaki düzen o hasreti geçebilir.Artık hiçbir yere ait hissetmiyorsun çünkü dönsen bile bir değişiklik var.”
NEDEN ŞİİR?
Şiir yazma serüvenine üniversite yıllarında başlayan ve yaşamını yurt dışında kuran Aktaş’ın Türkiye’deki ideolojik eğitimi şiirinin önünü açar. 30-35 yıllık yazarlık hayatında 3 şiir kitabı, birkaç yıldır da edebiyat eleştirisi deneme ve yazıları yazan Aktaş, kendisini çok üretken bir şair olarak görmediğini belirtti. Aktaş’a göre şiir insan niyetinin hatırasıdır. Şiir, anlayışın ve anlamın ötesinde farklı bir ruhsal alan açar. Kaybolabilir veya orada durabiliriz. Aktaş’a göre şiir yazmasını sağlayan güdü, şiirin farklı bir benlik geliştirmesi ve yeni bir düşünsel hafızayı ortaya çıkarmasıdır.
Aktaş, “Türk şiirine” sınır ötesi baktığında bunu görüyor: “Yeni şiirlere baktığımda daha çok kendi acılarına odaklanan şiirler ya da yazılar görüyorum. Yarattıklarınızı kişisel dünyanızla sınırlarsanız daraltırsınız. Yeni şairlerde böyle bir daralma görüyorum ve imge yığınları arasında şiirselleştirilemiyorlar.
‘TÜRKİYE’DE DEĞERLER VE DEĞER YETKİLERİ ARASINDA AÇIĞIN OLUŞTUĞU’
Yaşadığımız dönemde ve Türkiye koşullarında hayatın çok zor ve yıpratıcı olduğunu belirten Aktaş, bu koşullarda aidiyet ve kimlik birliğini güçlü tutmanın şiirsel cevabını felsefi yönüyle şöyle yanıtladı: “Örneğin ‘değerler’ ‘ felsefesinde nereye giderseniz gidin değişmeyen, insanın bir şekilde var olmasını ve varlığını gerçekleştirmesini sağlayan kavramlardır.Bir insan dürüstse her yerde ve her koşulda dürüsttür. Türkiye’de fiyat ve maliyet yargılarının ortası Kimlik, hayatınız boyunca üzerinize yapışan, sizi siz yapan olguların tamamıdır. Değerlerinizi o bozuk değer yargıları üzerinden anlatırsanız, ya da o kadar uzun yaşarsanız sizindir. .yarattığınız her şeyi değersizleştiriyor.Tıpkı şiirinizi,yazınızı maliyetli yapan fiyat yargılarındaki değerlemesi değil, başka bir fiyat sisteminde görmek ve oradan bakmak gerekiyor.Örneğin Hacı Lokman’ın vefatı Cesedi TOMA’nın arkasında sürüklenen Birlik, şair kılığında. Baktığım zaman ötekileştirmeyi, nasıl kin ve kin yaratıldığını, faşizmin ne kadar derinleştiğini o cansız bedende bile görebiliyorum. Bir ağacın gövdesine nefretle ok saplarsan, bütün yaprakları kıvrılır.”
‘HER BASKI SİSTEMİ ALTERNATİF BİR EDEBİYAT GETİRİR’
Türk şiiri, özellikle Batı şiiri ile yakın ilişkiler kurduğu dönemde edebiyatın kurucu türü olma özelliğine sahiptir. Günümüzde güçlü bir yerlilik iddiasına bakıldığında şiirin kurucu çeşit olma iddiasını yitirdiği görülmektedir. Aktaş, yeni dönem Türk şiiriyle ilgili şunları söyledi: “Şiirin içinde bulunduğu toplumun bir yansıması olduğunu ve bu anı ile yazıldığını düşünüyorum. Her baskıcı sistem alternatif bir edebiyat yaratır; bu da dünya akımlarından etkilenen bir edebiyat türü oluşturur. Bunun Türkiye’deki yansıması da muhtemelen 1940’larda başlayan Garip hareketi ve onu takip eden İkinci Yeniciler’dir.Batılılaşmayla Doğu’ya sırtını dönen bir şiir yavan, sessiz ve duygusuzdur. Masallarımız, dilimiz, hikâyelerimiz, acılarımız Batı’ya özgü değil.”Şiire ses veren kök Ortadoğu’ya özgü bir coğrafyanın sesidir. Pek çok doğulu yazarın eserleri tercüme edilmedi veya batılılaşacağız diye çöpe atıldı. Bu, yüzümüzü Batı’ya çevirmememiz gerektiği anlamına gelmiyor.”
Aktaş, yeni dönem Türk şiirine baktığında gördüğü en değerli gelişmenin felsefi şiirin başkaları tarafından düşünülmesi, yazılması ve böyle bir akımın olasılığının tartışılması olduğunu belirtmiştir. Şair, köklerini Doğu’da bulan, kendi topraklarında arayan ve bunu tarihsel yolculukla harmanlayan şiirleri sevdiğini ifade etmiştir. Aktaş, yeni dönemde popüler olanlara baktığında, Birhan Keskin gibi bir yolculuğa çıkmış insanların anlatılarıyla bütünleşen, kendini başka bir yerde gören bir şiir akımı olduğunu ve romanların başladığı bir dönemde olduğunu söylüyor. yapay zekaya yazıldı, bu tür hareketler veya bariz bir çerçeve ve fikir sistemi etrafında birleşmeden de bahsedildi. Güç sahibi olduğunu düşündüğünü söyledi.
‘YAŞADIĞINIZ COĞRAFYADAKİ OLAYLAR ŞİİRLERİMİN TEMELİNİ OLUŞTURUR’
Canan Aktaş’ın şiirlerinde sıklıkla kullandığı imgeler vardır. Bu görüntülerin beslendiği kaynaklar ise zamanla nesnelerle kurdukları bağa dayanmaktadır. Şairin şiirinde bir dönem, kişi ya da olay nesneler aracılığıyla dile gelir. Bunun yanı sıra içinde bulunduğu sosyal, politik, psiko-sosyal alt yapı şiirini belirleyen diğer dinamiklerdir: “Tarihsel olarak ara nesil olduğumuzu düşünüyorum: Dünyadaki tüm değişimlerin ara nesliyiz. kablolu telefonlardan, pikaplardan cep telefonlarına.Aynı zamanda sosyalist ve kapitalist hareketlerden gelen bir ara kuşağız.Küresel krize kadar dünya düzenindeki değişimleri de izledik.Okuduklarınız ve coğrafyadaki çeşitli olaylar sizi bekliyor. yaşamak – açlık grevleri, faili meçhul cinayetler, 12 Eylül, göç, mültecilik, ırkçılık – şiirlerimin temelini oluşturur.”
Şiirlerindeki imgelere örnek vermek gerekirse Aktaş, örneğin “pamuğun” yumuşaklığı ve saflığıyla anneyi temsil ettiğini belirtir. Malzemelerin konulduğu “tel dolap”, ailenin birlik ve bütünlüğünün direğidir. “Kambur”, omuzlarımızda taşıdığımız suçluluk ve anlaşılmaz emeğin yükünü ve “zamansız askerleri” bir niyetle ve ne pahasına olursa olsun kurtaran ve koruyan insanları ifade eder.
“Islak başlığında
zamanı bekleyen zamansız askerler”
Aktaş’ın şiirinde “cam”, Oğuz Atay’ın dediği gibi içimize batan, salladıkça başımızda ve beynimizde patlamalara neden olan, aynı anda konuşsak kanımızı akıtan, bizi sıkışıp kalmış hissettiren fikirlere işaret eder. .
İnsanlar ise paha biçilmez bir dünyadır Aktaş için: “Bobby Sands, Che ve Camilo hakkında anlattığım şiirler dünyanın neresinde olursa olsun devrimci direnişin değişmeyen deyimlerini taşıyor ve onlara bir borcum var. Boğazımda küçük kırmızı bir kalem var.İnsanlara barışı anlatırken aynı zamanda yeni bir dünya düzeni kuruyorum.Onun için yazan şairlerden biri olmak isterdim.”
‘DÜNYAYI BİR SEBEP İÇERİSİNDE İNŞA ETMEYE ÇALIŞIYORUM’
Aktaş’ın şiirlerinin arka planında yer alan güçlü tarihsel dokuların yanı sıra doğduğu ülkenin sosyolojik anatomilerine de sıkça rastlarız. Aktaş, şiirinin tarih ve geçmişle kurduğu ilişki/diyalog üzerine, “Geçmişe ve olana anlam veremezsen şiirlerin köksüz kalır. Hani Kant der ki, ‘Bana bir sebep söyle, ben ‘Bütün dünyayı onun üzerine kuracağım.’ Dünyayı bir nedensellik içinde kurmaya çalışıyorum” dedi.
Kitaplarına yapısal ve tematik açıdan baktığımızda kitapların ortalarında bazı farklılıklar görülmektedir. Aktaş, kitaplarının temasını ise şöyle değerlendirdi: “İlk şiir kitabım ‘Kırlangıç Uykusu Tenimde’ vatandan kopuş, aşkı tanımak ve başka bir ülkede hayatın sürdürülebilirliği üzerineydi. İkinci kitabım ‘Yanmayan Zamanlar’ Bize Ait’, değişen dünyada farklı bir benlikle duran insanları konu alıyor ve son kitabım ‘Süret Defteri’ ise hayatta karşılaştığım kayıp kahramanların, hiçbir şeyleri olmadığı sanılsa da hayata neler kattığını sorgulayan şiirler. ‘Süret Defteri’nde ise anlatıdan yola çıkarak felsefi bir sorgulama yapmak istedim ve nedense şiiri de bunun üzerine kurmak istedim.”
Aktaş, “Neden yazıyor?” Tezer Özlü’nün “Çünkü dünya acı bir yer, toprağa dayanmak için” yanıtına, “Anın ve zamanın bize kattığı o küçük izleri yakalamak için yazıyorum” yanıtını verdi. Şiirin işleniş biçimi, yazardan yazara farklılık gösteren derin felsefe ile ilişkilendirilmesinin nedenlerinden biridir. Aktaş, diasporada olma sürecinin şiire katkısını şöyle özetledi: “Diasporada yaşamanın beni dünyaya yakınlaştırdığını düşünüyorum. Birçok ülke ve şehirde müze ve sanat galerilerini gezdim. Farklı kültürleri görme şansım oldu. yerinde.sürgündeki yazarlarla tanışma fırsatım oldu.londra edebiyat sanat tiyatro tribünler sinema sinema gibi etkinliklerin çok yoğun olduğu bir şehir beğendiğiniz sanatsal etkinlikleri rahatlıkla takip edebilirsiniz. sanatın her alanıyla ilgili, siyasi bir ortamda farklı niyetlerle karşılaştım. Şair ve yazar gruplarında yer aldım. Bunların hepsi sizi ve şiirinizi besleyen şeyler.”
TEZER ÖZLÜ, SADIK HİDAYET, KAFKA, CALVINO, GALIANO….
Aktaş’ın yazar ve şairlerini de sorduk: Turgut Uyar, Anna Ahmedova, Ece Ayhan, Ahmed Arif, Silvia Plath, Cahit Külebi, Behçet Necatigil, Tezer Özlü, Elias Canetti, Sadık Hidayet, Kafka, Füruğ Ferruhzad, Asaf Halet Çelebi, Tahsin Yücel , Bilge Karasu, Sema Kaygusuz, Sabahattin Ali, Yusuf Atılgan, Marquez, Calvino, Galiano…
Aktaş, şiirin insana kattıklarını ve yarattığı anlam dünyasını şöyle anlattı:
“Şiir size sonsuz bir varoluş alanı açar. O sonsuzluk içinde kaybolabilir, durabilir ya da uzaklaşabilirsiniz. Mekandan ve zamandan soyutlanabilirsiniz. Anlatımda kullanılan derinlik, rahatlık ve düşünsel dünya şu şekildedir: onları ne kadar yaratmış olursanız olun ve gerçekle uyum içinde olsun ya da olmasın, “Görüntüler konuştukları kelimelerle tam olarak uyuşmuyor. Örneğin benim için ‘pamuk’ imgesi annedir. Yumuşaklığı, her şeyi silmeyi, güzelleşmeyi, fark edilmeyen ama varlığı hep üzerinde olan bir eli ifade eder.”
‘POE BİR İŞÇİLİK’
Şiiri oluşturma sürecinin şair için meşakkatli bir yolculuğu andırdığını belirten Aktaş, “Kafamda oluşan bir fikirden yola çıkarak yazıyorum. Şiir bir kadro işidir. Üzerinde çalışmak isterim. Destekleyici kitaplar okurum. o görüş ya da okuduğum kitaplar, yazdığım olaylar ve değerlendirmeler bir şiiri oluşturur, üzerinde çalışırım. .Bazen yazdığınız iki-üç kelime öyle bir anlam ifade eder ki geride tamamlanmış bir tat bırakır.Fotoğraf kabinlerinde salona girdiğinizde hep fotoğrafın kesitlerini görürsünüz.Şairin bir kitapta topladığı her şiir, hakkındadır. o kurmaca dünyanın modülleri.Mesela bugün Zerdüştlüğün hayatla teması ne anlama geliyor?Bizim dünyamızda ona bakıp okuduklarımdan notlar alıyorum.Yazdıkça o niyetle ilgili bir dil, bir anlatı oluşuyor. Kafamda kalan niyetle inşa ettim.”
Şair, “Evrende hiçbir düzen kaybolmaz, marifet defterine yazılır” ve “Hayat süreklidir” şeklindeki Zerdüşt öğretisini ortaya koyar:
“Ahura Mazda iyiyi söyleyecek
hayat kitabına yazılacak
Merhamet, dünyanın iyiliğine katılan herhangi bir iyilik gibi büyüyecektir.
Örneğin annenizin sesi evrende kaybolmaz.
bir gün sana vuracak”
Aktaş’ın yeni bir evrak işi var. Yazmaya devam ettiği çeşitli biçimlerde (haukiler, üçlü okunan şiirler, nesir şiirler vb.) yazdığı şiirlerin bir araya getirildiği, aşk kavramının farklı şekillerde anlatıldığı bir belge üzerinde çalıştığını bildirmektedir. birlikte. “Kendimi olgun hissetmiyorum, hala çalışıyorum, acemi olduğum bir alanda yazmaya çalışıyorum. Bakalım ne çıkacak, bilmiyorum” dediği öykü yazıları da var. herhangi biri.”
‘ŞİİRİMDE ACI İÇİNDE KALANLARA SÖYLEMEK ZORUNDA KALDIM’
Aktaş son olarak şunları söyledi:
“Benim gibi diasporada yaşayanlar memleketten kopuk oldukları için Türkiye’de şiir ve dergilerde yazılar yayınlama şansımız azalıyor. Bir şair olarak söylemem gerek. Nasıl baş edeceğimi bilmesem de İşkencede veya toplu katliamlarda sizi koruyamayan bir sistemle bunu kendi üslubumla ifade ediyorum.”
haber-nusaybin.com.tr